7 Kasım 2018 Çarşamba

İNANÇ YİTİMİ (ERICH FROMM)


Kişinin inancının yıkılmasına tek bir olaydan çok küçük küçük bir çok deneyimin birikmesi yol açar. Bu tür deneyimlere gösterilen tepkiler değişiktir. Bazı kimseler bu duruma kendilerini düş kırıklığına uğratan kişiye karşı bağlılıklarından kurtulup  kendilerini daha bağımsız kılarak, inandıkları ve güvendikleri yeni dostlar, öğretmenler ya da sevgililer bularak tepkide bulunabilirler. İlk dönemlerde düş kırıklıklarında gösterilmesi gereken tepki budur. Başka pek çok insanda sonuç kişinin kuşkular içinde kalması, inancını geri getirecek bir mucize beklemesi, insanları deneyip durması, denedikleri kendisini düş kırıklığına uğrattığında başkalarını denemesi ya da kendisinin daha güçlü bir yetkenin (kilisenin, siyasal bir partinin, bir önderin) kollarına atarak inancını yeniden kazanmaya çalışmasıdır. Böyle bir insan yaşama olan inancın yitirilmesinden doğan umutsuzluğunu dünyasal amaçlar -para, güç ya da ün- peşinde koşarak yenmeye çalışır.

Erich Fromm (Sevgi ve Şiddetin Kaynağı Sy.26)

8 Ağustos 2018 Çarşamba

SADECE ŞİMDİ!




Dün, bugünün aynısı. 
Değiştirebileceğimiz bir şimdinin dışında hiçbir gün yok. 
Bu anlamda yarının dünden bir farkı yoktur; eğer şimdi bir şey yapmıyorsak. 
Fakat yarının değişkenliği "şimdi"ye, şimdi ise bize bağlı. 
Dün yok, yarın da yok, sadece an var; o da şuan!

Şimdi ne yapıyorsak yarın için değil, şimdi için yapmalıyız, ancak o zaman yaşamış oluruz. 
Eğer yarın için hazırlık yaparsak, yarınki kendimiz için kendimizi araç yapmış oluruz.
Yarınki kendimiz için dün araç olan biz, değersizleşiriz. 
Yarın için çalışmak bizi bugün için köle yapar. 

Her yeni an kendi şartlarını doğuruyor. 
Bir an sonrasının şartlarını bilmeden yarın için hazırlık yapmak sadece ahmaklıktır.
Ahmaklar hazırlık yapar, "şimdiciler" hazırdır.
Ahmaklar kendileri dışında şeylere ihtiyaç duyarlar, bunun için hazırlık yaparlar. 
Şimdiciler, kendileri dışında bir şeye ihtiyaç duymazlar. 
Çünkü kendileri dışındaki şeylerin kurallarının an ile beraber değişkenlik gösterdiğini bilirler. 

Yarıncılar, yaşam boyu oyunun kurallarını öğrenirlerken şimdiciler oyunu kuralına göre oynarlar.
Şimdiciler, fırsatçı değillerdir, gelen fırsatları değerlendirirler, yarıncılar fırsat bekler dururlar. 
Beklemek yaşam sürenizi azaltır. Şimdiciler hiç beklemezler, çünkü hep yaşarlar. 

5 Haziran 2018 Salı

BİRİ SORUNU GÖRÜR BİRİ ÇÖZÜMÜ...


"Bakın şu lüzumsuzlara! Her daim hastadırlar, balgam çıkarırlar ve gazete derler bu çıkardıklarına. Birbirlerini yutarlar ve kendilerini bile hazmedemezler.

Bakın şu lüzumsuzlara! Servet edinirler ve böylece daha da yoksullaşırlar. Güç ve gücün kaldıracını isterler, yani çok para sahibi olmayı isterler, - nasipsizler!


Şu çevik maymunların tırmanışına bakın! Birbirlerinin sırtına tırmanırlar, böylece çamura ve derine batarlar." 



Friedrich Nietzsche (Böyle Söyledi Zerdüşt)

Yukarıdaki cümlelerin altında bir mutasavvıfın adı yazsaydı eminim hiç şaşılmazdı. Çünkü medeniyetimizin üslûbuna pek bir benziyor. Bu benzerliğe de şaşmamalı. Çünkü hakikat farklı açılardan da aynı görünebilir. Yalnızca değişkenler üzerine değişmezler inşa edilmez, bunu da aklı başında olan kimse yapmaz zaten. Eğer ruh, hakikati gördüyse bütün diller bir'leşir. Nietzsche'nin ruhu da hakikati görmüş ve birliğin lisanını tekellüm etmiştir.

Bilirsiniz ki; fanilerin doğruları zaman ve mekana göre değişir. Ve yine bilirsiniz ki, herkesin doğrusu kendisinin hakikatidir. Yani buradan anlaşılan, farklı zaman ve mekanda değişen şey hakikat zannedilen doğrulardır. 

Bir çocuk için çikolata güzel bir şeydir. Güzel olan iyidir. İyi olan da doğrudur. 
Peki bu önerme doğru mudur? Eğer bir çocukla konuşursanız evet, doğrudur! 



İşin başlangıcında istek vadisi var. 

Ondan sonra ucu bucağı gelmeyen aşk vadisi gelir.

Üçüncü vadi bilgi vadisi. 

Dördüncü vadi de istiğnâ vadisidir. İstiğnâ; yolcunun Allah’ın kendisine kâfi olduğuna inanarak ondan başkasına ihtiyaç duymaması ve tenezzül etmemesidir.

Beşinci vadi,tertemiz tevhid vadisidir. "Allah’tan başka ilah yoktur"u haykırmaktır...


Altıncı vadi sarp ve korkunç bir vadi olan hayret vadisidir. Kalbe gelen tecellilerle yolcunun düşünemez ve muhakeme edemez hale gelişidir.


Yedinci vadi yokluk, yoksulluk vadisidir. Bundan sonra artık gitmene, yol yürümene gerek yok. Allah seni kendine çeker. Bu girdaba düştün mü gidiş, yürüyüşte kaybolur. Damla bile olsan okyanus kesilirsin.
Eğer sen de istekliysen istek, böyle olur işte. Halbuki sen bir şey istemiyorsun. Hakikatte galipsin, üstünlük isteğindesin sen!
Gece gündüz arayıp duruyor da bulamıyorsan; o, kaybolmuş değil, senin isteğinde noksanlık var!


Sayı, çok da olsa, az da olsa bu yolda birlikte birleşir, hep bir olur. Her sayı, birinin bir kere daha tekrarından ibarettir zaten.



Ferîdüddîn-i Attâr (Mantıku’t-Tayr )

- Doğruların izhârı için çeşitli araçlara ihtiyaç duyarız ve eğer araçlarda arıza varsa doğrular da arızalı/geç ulaşacaktır.

- Eğer araçlar kusursuzsa olduğu gibi ulaşan eksik bilgiler bile alıcı tarafında tashih edilerek eksikleri kapatılabilir.

- Hiçbir güç doğruları bükemez, doğru gibi görünenleri bükebilir. O yüzden görünen ile olan arasında fark vardır.

- Mülk sahibi olmak yokluğu/yoksulluğu hissedilmez kılacağından, malik ile hakikat arasında hep bir mesafe olacaktır.

16 Mayıs 2017 Salı

CAN, GİTMEYE YEMİNLİDİR...

Gitmek ve bir daha geri dönmemek; genelde hiç gitmek istenmediğinde yapılır.

...

Gemilerde bir uzun bir kısa düdük çalıyorsa bu; bir kişinin gemiden düştüğünün habercisidir.

Eğer altı kısa bir uzun düdük çalıyorsa bu; gemide yangın çıktığının ve geminin su almaya başladığının habercisidir.

Hatta biraz dikkatimizi versek, düdük seslerini bazı şarkıların ritmine bile benzetebiliriz.

Altı kısa bir uzun veya bir uzun bir kısa düdük sesinin ne anlama geldiğini bilmiyorsak, kulağımız, bir felaketin senfonisini dinlediğini bile bilemeyecek.

Gemiden düştüğünüzü bir hayal etsenize... Siz geminin oluşturduğu azgın sularla boğuşuyorsunuz ve gemi kaptanı senfonik bir müziğe eşlik eder gibi düdük öttürüyor. Bir yandan dalgaların tesirinden kurtulmak için geminin uzağına doğru kulaç atıyorsunuz bir yandan kaptana sövüyorsunuz... Gemidekilerin her biri sizin için birer kurtuluş reçetesi okurken siz sadece uğultu işitiyorsunuz. Kaptan ise kendisine küfredildiğine aldırış etmeden bir uzun bir kısa düdük öttürmeye devam ediyor.

Biraz önce martılara attığınız simidin bir benzeri atılıyor sizin için... Can simidi. Bir kaç kez tutunmayı deniyorsunuz ve elleriniz boş dönüyorsunuz. Ve en sonunda tutunuyorsunuz simide.

Simide can diye sarılıyorsunuz. Martıları anlıyorsunuz... İnsanların sevinç çığlıklarını siz yine uğultu olarak işitiyorsunuz. Ve kaptan hala sizin için sövülesi biri.
Canınızdan olacak olmanın korkusunu bir ömür boyu unutamayacaksınız. Ve bu korku size canın değerini hissettirecek. Ama hatırınızdan çıkmayacak bir şeyi öğreneceksiniz: Can, gitmeye meyilli değil yeminlidir.

Elbet bir gün gidecek.

22 Nisan 2017 Cumartesi

JACK LONDON'DAN

  • - Bilginin uçsuz bucaksız ülkesinde artık evine dönemeyecek kadar yol almıştı.
  • - Bir kadının yüzüne bakıp sarhoş olacağımı hiç sanmazdım.
  • - Bu acı ölüm değildi, sersemlemiş bilincinde bocalayarak dolaşan düşünceydi. Ölüm acı vermezdi. Hayattı, hayatın sancısıydı bu feci, bu insanı yasa boğan his.

11 Mart 2017 Cumartesi

TAKSİRLİ FİL: TOPSY

Topsy isimli fil Forepaugh sirkinde yıllarca Amerikalıları eğlendirdi. Fakat yorgun fil 3 bakıcıyı öldürünce meşhur Amerikan yasaları tarafından ölümle cezalandırıldı. Talihsiz fil, New York şehrinin Coney Adası'nda 4 Ocak 1903 günü 6600 volt elektrikle idam edildi.

Bir yanda iradesiz varlık Topsy bir yanda iradeli insanların icadı Amerikan yasaları. Sanırım zamanının Amerikalı yetkilileri; yasaları biz koyduysak bize karşı işlememeli diyordu. Yoksa şimdilerde yaşanan savaşların sorumlularını da aynı yasalar dar ağacına çekerdi elbet. 
Toplu cinayetleri hesaba çekecek bir iradesi kalmadı galiba insanlığın.   
Hesap sorabilmek için güçlü olmak zorundaydık, en değişmez öğretimizdi artık bu ilke!
Taksirli hayvan olmak suç yeni dünyada! 
Eğer sonsuz bir yaşamımız olsaydı, abd, yaptığı vahşetlerin diyetinin gramını ödeyemezdi. 

Ne garip değil mi? İnsan öldürmesine alıştığımız Abd'nin hayvan idam etmesine hayret ediyoruz.  

5 Mart 2017 Pazar

KİMSESİZ...

"Başkalarının derdini giderirken kendi derdini gidermenin yolunu öğrenirsin" diyordu İtalo Calvino fakat bizim, derdini giderebileceğimiz kimsemiz bile yoktu. Kendimize yakın hissettiklerimiz hep uzakta, uzaklar dediğimiz yerler ise içimizdeydi. Kendi içimizde oturmayı hazmetmiştik ama orası kötü bir semtti. 

Dünyayı içimize sığdırmıştık ama içimizi dünyaya açamıyorduk. Sahiplenirken kucaklıyorduk dünyayı ama sahiplenilmek istediğimizde kucaklanmıyorduk. Bu çelişkiler içindeyken, içimizle dışımızın aynı olmadığını öğrenmiştik. İçimiz dışımıza gurbetti hep ve biz kendimize hiç gelemedik. Tanışmaya fırsat bulamadık, tartışmaktan...

Birimiz ilk kışı birimiz son yazı yaşıyordu. Aslına bakarsanız; cümle sadece yaşıyordu diye bitmek durumundaydı, sırf dil bilgisi açısından...  

Ne içimiz ne dışımız ölümünü yaşamayacak ama korkusu bir ömür sürecekti. Bir şeyin korkusu korkulan şeyden büyüktü daima. 

Eğer korkularını yenemiyorsan, kimsesizsin demektir. 

8 Şubat 2017 Çarşamba

İÇ SESİM Mİ, YOKSA DIŞ SESİM Mİ BEN'İM?

"Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir" diyor Sadık Hidayet, Kör Baykuş'unda.

Sadık Hidayet gibi organik yazarları, düşünürleri okumak zorundayız diye düşünüyorum. Çünkü herkesle aynı düşünüp aynı konuşmak, fakat bir türlü anlaşamamak sorununu yaşıyoruz hepimiz. Organik yaşamanın sadece yemek içmekten ibaret olmadığını bilenleredir bu sözüm.

İnsanın kendisini yaşadığı çağa ayak uydurmak zorunda hissetmesi kadar budalaca bir şey bilmiyorum. Çünkü çağ, insan için yapmadı hiç bir dönüşümünü...
İnsanlar modern adetlerin kendilerini alçalttığının farkında değiller. Bir çok davranışlarının organik bir insana asla ait olamayacağını dahi bilmiyorlar ki, bir davranışlarının modern olup olmadığını bilsinler. 

Nereye varacağı bilinmez bir yolculuk için ne tür bir hazırlık yapmalı?

Bilim, insanların yaşadıkları şeylerin tahlilini yapacak bir laboratuvarı henüz keşfetmiş değil. Zaten keşfedemez de. Tüm insanlığın şaşkınlığı bundan. Neyi neden yaptığını bilmemenin sonucu bu. Neden-Sonuç krizi! "Kriz" sözcüğü sadece ekonomik bir terim olarak anlaşıldığı için çoğu ne demek istediğimi bile anlamayabilir. Özetle; herkesin laboratuvarı kendi içinde... Eğer bulabilirse kendini...

Neredeyse savunulacak hiç bir yanımız kalmamış. Uçurum eşiğinde değiliz, düşmüşüz çoktan.

Uçurumdan düşen birinin bencilliğine sahibiz hepimiz. Kimse başkası üzülmesin diye bile üzülmeye katlanamıyor. Severken bile başkası sebebiyle yine kendimizi sevme peşindeyiz. Derdimiz kendimiz ama kendimizde değiliz.

Pire için yorgan yakıyoruz ama o yorgan kendimizin olduğu için. Çareler aramıyoruz çünkü hiç bir zaman başka bir yol olabileceğini düşünmüyoruz.
--
Herkesin asfalt yolda gitme sevdasına karşın, benim toprak yola kaçmam kaçınılmaz artık. Çünkü asfalt yollar ya dağların etrafını dolanır ya da tünel olup içinden geçer. Siz hiç asfalt kenarında bir kır çiçeğine rastladınız mı? Dağlara çıkmak yorucu belki, belki konfordan uzak ama hakikat de bu yüzden görünmüyor ya zaten. 

Ben de, Sadık Hidayet gibi kendime söz geçirme çabasındayım. İç sesimle anlaşamadığım, çoğu kez gürültüsünden kendimi işitemediğim için önce yazıp sonra okumaya çalışıyorum kendimi.

İç sesimin mi yoksa dilimin konuştuğu ben'im mi BEN olduğumu bilmediğim halde...
---
"Şöyle güzel bir kahvaltı hazırlayayım kendime" diyebilmek için bile, güzel bir güne ihtiyacınız vardır. O güne sahip değilseniz boş verin her şeyi.